ANTALYA Turizmi Geniş Bilgi Ve Mekanlar - Sizin Portal

ANTALYA Turizmi Geniş Bilgi Ve Mekanlar

Thursday, June 19, 2008

GENEL BİLGİLER

Attalos Yurdu anlamına gelen Antalya, II. Attalos tarafından kurulmuştur. Bergama Krallığı’nın sona ermesiyle (M.Ö. 133) bir süre bağımsız kalan kent, daha sonra korsanların eline geçmiştir. M.Ö. 77’de Komutan Servilius Isauricus tarafından Roma topraklarına katılmıştır.M.Ö. 67’de Pompeius’un donanmasına üs olmuştur. M.S. 130’da Hadrianus’un Attaleia’yı ziyaret etmesi şehrin gelişmesini sağlamıştır. Bizans egemenliği sırasında piskoposluk merkezi olan ismi görülen Attaleia, Türklerin eline geçtikten sonra büyük bir gelişme göstermiştir.Modern şehir antik yerleşmenin üzerine kurulduğundan, Antalya’da antik çağ kalıntılarına çok az rastlanmaktadır. Görülebilen kalıntıların ilki, eski liman olarak nitelenen liman mendireğinin bir kısmı ve limanı çevreleyen surdur. Surların park dışındaki kısmında restorasyonu yapılan Hadrian Kapısı Antalya’nın en güzel antik eserlerinden biridir

Kültür Turizmi
Müzeler ve Ören Yerleri
Antalya Müzesi
Antalya’da ilk müze, 1922 yılında Antalya ve çevresinde derlenen arkeolojik eserlerin Alaaddin Camii’nde depo edilmesiyle kurulmuştur. 1934 yılında buradaki eserler Yivli Minare ve külliyesine taşınarak, 1937 yılında ziyarete açılmıştır. 1972 yılında bugünkü binasında hizmet vermeye başlayan müze 1988 yılında “Avrupa Konseyi Özel Ödülü”nü kazanmıştır.
Antalya Müzesi 13 teşhir salonu, çocuk bölümü ve açık hava teşhiriyle bölgenin tarihini kronolojik olarak yansıtmaktadır.

Side Müzesi
Manavgat İlçesi’ne bağlı Side Beldesi’ndedir. Manavgat’a 8 km. uzaklıktadır. Roma Devrine ait agoranın karşısında bulunan, M.S 5-6.yüzyıldan kalma antik agoranın hamamı 1960/61 yıllarında restore edilerek müze haline getirilmiştir.
Müzede sergilenen eserlerin büyük bir bölümü, Prof. Dr. Arif Müfid Mansel tarafından,1947-1967 yılları arasında Side antik kentinde yapılan kazılarda, çıkarılan buluntulardır. Hellenistik, Roma ve Bizans Devrinden; yazıtlar, silah kabartmaları, Roma Devrinden yapılmış Grek orijinallerinin kopyası olan heykeller, torsolar, lahitler, portreler, ostotekler, amphoralar, sunaklar, mezar stelleri, sütun başlıkları ve sütun kaideleri

Suna Ve İnan Kıraç-Kaleiçi Müzesi (Özel Müze)

Müze, Antalya Kaleiçi’ndeki korunması gerekli kültür varlığı olarak tescilli iki binada yer almaktadır. Suna ve İnan Kıraç tarafından oldukça harap bir durumda satın alındıktan sonra, 1993-1995 yılları arasında onarılan bu yapılardan ilki, iki katlı bir konut binası olup, geleneksel dış sofalı Türk evinin geç dönem örneklerindendir. Ev, uzun yılların getirdiği eklerden arındırıldıktan sonra, üst kattaki hayata açılan üç odası, Antalya Kaleiçi yapılarının en önemli sivil mimarlık örneklerinden sayılan, Tekelioğlu Konağı’ndan esinlenerek ahşap çıtalı tavanlar ve kalemişi bezemelerle süslenmiş; 19. yüzyılın ikinci yarısı Kaleiçi yaşamından kesitlerin, özel efektlerle birlikte sunulduğu değişik bir etnografya müzesi olarak düzenlenmiştir. Odalarda sırasıyla, kahve ikramı, damat tıraşı ve kına gecesi gibi günümüze kadar süregelen geleneksel Türk halk kültürü öğeleri konu alınmıştır. Müze bahçesindeki ikinci bina Aya Yorgi (Agios Georgios) adına inşa edildiği bilinen bir Ortodoks kilisesidir. Kapı yazıtından kilisenin 1863′te bir onarım gördüğü anlaşılmaktadır. Onarım sonrası, bir sergi mekânı olarak düzenlenen kilisede, Suna ve İnan Kıraç koleksiyonundan değişik kültür ve sanat eserleri sergilenmekte, konserler, kültürel etkinlikler düzenlenmektedir.
Antalya Atatürk Müzesi
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 6 Mart 1930 tarihinde Antalya’ya geldiğinde bir hafta kaldığı evdir. 1980 yılında düzenlenip Atatürk Müzesi olarak ziyarete açılmıştır.
Ev iki katlıdır. Alt katta odalar, banyo ve mutfak vardır. Atatürk, üst kattaki balkonlu odada kalmıştır. Atatürk’le ilgili belgeler ve eşyalar sergilenmektedir.
Alanya Müzesi
İlçe merkezinde yer alan müze 1967 yılında açılmıştır. Arkeolojik ve etnografik eserlerin sergilendiği iki teşhir salonunun yanı sıra müze bahçesinde de teşhir yapılmaktadır.
Alanya Atatürk Evi ve Müzesi
Şekerhane Mahallesi’ndedir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk 1935 yılında Alanya’ya gelerek Tevfik Azakoğlu’na ait bugün müze olarak düzenlenen evde kalmıştır.
30 Nisan 1987 tarihinde ziyarete açılan müzenin ilk katında Kurtuluş Savaşı ve cumhuriyetin ilk yıllarına ait Atatürk ile ilgili fotoğraflar sergilenmektedir. Evin üst katı oturma, çalışma ve yatak odaları olarak eski Alanya evini canlandırmaktadır.
Iotape (Aytap) Antik Liman Kenti
Aytap, Alanya’nın 30 km. doğusundadır. Bugünkü Akdeniz kıyı yolu, bu Roma kentinin ortasından geçmektedir. Kral Antiochos’un karısı Iotape’nin anısına kente bu adı verdiği bilinmektedir. Kentin 50-100 m. boyutlarında bir limanı vardır. Yarımada şeklindeki yüksek bir tepenin üzerine kurulmuş olan kentin kalesine oldukça zor çıkılmasına karşın, görülen manzara tüm yorgunlukları unutturacak güzelliktedir. Iotape kentinin antik caddesi, hamamı, kilisesi, nekropol ve akropolü ayaktadır. Tek odalı ve üstü kapalı mezar odaları da kentin antik kalıntıları içindedir.
Selçuklu Tersanesi
1228 yılında yaptırılan tersane 56,5 m. uzunluğunda, 44 m. derinliğinde ve 5 gözlüdür. Tersane güneyden gelebilecek tehlikelere karşı, iki katlı, iki odalı bir kule ile güçlendirilmiştir.
Patara (Ovagelemiş)
Fethiye – Kaş yolunda, Kaş’a 41 km. mesafededir. Bütün antik devirler boyunca Lykia bölgesinin en önemli şehirlerinden biri olan Patara, kitabelerde ve sikkelerdeki yazılış şekli ile Lykia dilinde PTTARA diye geçmektedir. İskender’e kapılarını açan şehir özellikle onun halefleri zamanında deniz üssü olarak büyük önem kazanmış, M.Ö. 315’te Antigonos, 304’te de Demetrios tarafından işgal edilmiştir. Daha sonra Ptolemaios’ların eline geçen şehrin bu dönemdeki adı Arsinoe’dir. M.Ö. 190’da ise III. Antiochos tarafından alınmıştır. Lykia Birliği sırasında metropolis durumunda olan Patara üç oy hakkına sahipti ve birlik toplantıları çoğu kez burada yapılıyordu. Roma İmparatoru Hadrianus da karısı ile birlikte bir müddet burada kalmıştır. Noel Baba’nın (Myralı Saint Nicholas) doğum yeri olan kent Bizans egemenliği sırasında hâlâ bir liman kentiydi. Şehir büyük bir ticaret merkezi olmasının yanı sıra Apollon kehanet merkezi olarak da önem taşımakta idi.
Kalıntılar arasında M.S. 2. yüzyıl başlarına tarihlenen giriş kapısı ve çevresindeki çok sayıdaki Roma dönemi lahitleri, dikkati çekmektedir. Ayrıca kentte Vespasianus’a ithaf edilen hamam, bir tiyatro binası, Hadrianus Granarium’u gibi kalıntılar görülmektedir.
Patara Plajı ise; en dar bölümü 280 m., en geniş bölümü ise l500 m’ye ulaşan ölçümü ve 18 km. uzunluğu ile Türkiye’nin en uzun kumsalına sahip plajıdır. Çevre Bakanlığınca “Özel Çevre Koruma Bölgesi” ilan edilen Patara Plajı, Caretta caretta deniz kaplumbağalarının üreme alanıdır. Bölgede, Caretta caretta’ların üreme dönemlerinde ekolojik ortamlarının devamı için, koruma tedbirleri titizlikle uygulanmaktadır.

Xanthos (Kınık)
Kaş’a 45 km. mesafede, Kınık beldesindedir. Eşen Çayı’nın doğu kıyısında kurulmuş Lykia bölgesinin en büyük dini ve idari merkezi olarak nitelenmektedir. Kentin akropolisinden elde edilen yüzey buluntuları, yerleşme tarihinin M.Ö. 8. yüzyıla kadar uzandığını ortaya koymaktadır. M.Ö. 545′deki Pers işgali sırasında, Harpagos’a karşı sonuna kadar direnen kent halkı, tüm Lykia’ya örnek olmuştur. Ancak Xanthoslular işgali engelleyememişlerdir. Antik kentte Büyük İskender’in fethinden sonra Seleukosların ve Roma’nın egemenliği yaşanmıştır. Xanthos M.Ö. 168’de Lykia Birliği’nin lideri olmuştur. Kentin asıl gelişimi de Roma dönemlerinde gerçekleşmiştir. M.Ö. 42’de Roma’daki iç savaşlar sırasında Brutus’un yıkıma uğrattığı kent hemen yeniden kurulmuştur. M.Ö. 43’de Pamphylia ile birlikte imparatorluk eyaleti olur. İmparator Neron zamanında kısa bir süre bağımsızlığını kazanmıştır. 73-74’te ise yeniden Lykia-Pamphylia sınırken içerisine alınmıştır. Bizans dönemi’nde surlar onarılır ve tepenin doruğuna bir manastır yapılmıştır. Hırıstiyanlık döneminde Piskoposluk haline getirilen kent 7. yüzyılın sonundan 10. yüzyılın başına değin Arap akınlarıyla sarsılmıştır.
Kent surları Roma ve Bizans dönemlerinde onarılarak çeşitli ilavelerle güçlendirilmiştir. Güneyde, M.Ö. 2. yüzyıla ait kapı yer alır. Bu kapının arkasında İmparator Vespasianus’a ait dor düzenli Zafer Kemeri görülür. Güneybatıda kentin ilk kurulduğu yer olan Lykia akropolü vardır. Artemis’e ait olduğu düşünülen bir tapınağın kalıntıları ile bir Bizans kilisesi akropolde bulunur. Kuzeydeki Roma dönemi akropolisinde ise görkemli bir manastır dikkati çeker. Tiyatro, Roma dönemine aittir ve 2. yüzyıla tarihlenir.
Antik kentteki ilk araştırmalar 1838′de İngiliz Charles Fellows tarafından yapılmıştır ve ne yazık ki görkemli mezar anıtları, Nereidler Anıtı, Harpyler Anıtı, Payava Lahdi, Aslanlı Mezar İngiltere’deki British Museum’a kaçırılmıştır.
Phellos (Felen Yayla)
Kaş’a 12 km. mesafede olan Felen Yaylası üzerinde, çevreye hâkim tepelerde kurulmuştur. Phellos M.Ö. 4. yüzyılda oldukça önemli bir kentti. Antiphellos şehri, Phellos’un limanı idi. Phellos şehrinin etrafını çevreleyen poligonal teknikle yapılmış surlardan bir bölümü hâlâ ayaktadır. Rölyeflerle bezeli bir lahit, M.Ö. 4. yüzyıla ait diğer lahitler ve ev tipinde kayadan kesilmiş mezarlar kenti çevrelemektedir.
Antiphellos (Kaş)
Kaş’ın tarihteki adı “Antiphellos” tur. Karia ve Lykia bölgeleri arasındaki bağlantıyı sağlayan yolların kesişme noktasında olan Antiphellos, aynı zamanda bir ticaret limanıdır. Makedonya Kralı Büyük İskender’in, Anadolu seferi sırasında, krallığın egemenliği altına girmiştir. İskender’in genç yaşta ölümünden sonra bölge, Seleukoslarla Ptolemaioslar arasında el değiştirmiştir.
Antik kent, Roma döneminde önem kazanmış ve Bizans döneminde piskoposluk merkezi olmuştur. Bu dönemde Arap akınlarına uğramış, daha sonra Anadolu Selçuklu topraklarına katılarak Andifli adını almıştır. Anadolu Selçuklu Devleti’nin yıkılmasını takiben Tekelioğlu Beyliği yönetimi ele geçirmiş ve Osmanlı Devleti ilçeyi Yıldırım Bayezid zamanında topraklarına katmıştır. Teke Yarımadası, 0smanlı İmparatorluğu döneminde de ticari açıdan önemini korumuştur.
Antik kentten günümüze ulaşan eserlerinin başında şehrin kuzeyinde kayalara oyulmuş mezarları ile Lykia lahitleri gelmektedir. Bunlardan biri bugün Uzun Çarşı Caddesi’nde bulunan Lykia yazıtlı anıt mezardır. (M.Ö. 4. yüzyıl) Eser tek bloktan oluşur ve üzerinde sekiz satırlık Likçe kitabe vardır. Kaş antik tiyatrosu (M.Ö. 1. yüzyıl), 26 basamaklı ve dört bin seyirci kapasitelidir.
Apollonia (Kılınçlar)
Kaş’a 22 km. mesafede, Kekova yolu üzerinde Kılınçlı köyünde Lykia Birliği’ne bağlı olarak kurulmuş bir kenttir. Kalıntılardan anlaşıldığına göre M.Ö. 4. yüzyılda kurulmuştur. Şehir “L” harfine benzeyen bir kayalığın üzerindedir ve kenti çevreleyen surların bir kısmı ayakta kalmıştır. İç kulenin batısında iyi durumda bir Bizans dönemi yapısı ile aynı döneme ait kilise bulunmaktadır. Kilisenin batısında tahrip olmuş tiyatro görülür. Hamam ve en ilginç yapılardan olan Heroon 6 prizmal gövdeli mezar anıtı diğer kalıntılardır.

Aperlai (Sıcak İskelesi)
Sıcak Yarımadası üzerinde, Sıcak İskelesi’ndedir. Karadan ulaşmak oldukça güç olduğundan buraya Kaş’tan ya da Üçağız’dan kiralanan teknelerle ulaşmak daha kolay ve zevklidir. Şehri kuşatan rektogonal ve poligonal tekniklerin kullanıldığı, kulelerle takviye edilmiş surun dışındaki tüm yapı kalıntıları Bizans ve sonrası dönemlere aittir. Karadan ise Kılıçlı’da bulunan Apollonia antik kenti görülerek ulaşılabilir. Ele geçen sikkelerden, bir Lykia şehri olan Aperlai’ nin tarihinin M.Ö. 5 veya M.Ö. 4. yüzyıla kadar indiği anlaşılır.
İsinda (Belenli)
Kaş’a 13 km. mesafede Belenli köyünün hemen yakınındaki tepe üzerinde kurulmuştur, İsinda küçük bir Lykia şehridir ve etrafı surlarla çevrilidir. Kentte yer alan akropolün ortasında Lykia yazıtlı iki ev tipi mezar ilgi çekicidir. Ayrıca birçok kaya mezarı ile Roma devrine ait Lykia tipi lahitler günümüze kadar varlığını sürdürmüştür.
Pirha (Bezirgan)
Önemli bir yayla köyüdür. Pirha kalıntılarına köyden 20 dakikalık bir yürüyüşle ulaşılır. Antik kent, denizden 850 m. yüksekte kurulmuştur. Kaya mezarları çoktur ve yönleri denize doğrudur. Lahitler ise dağınık bir şekilde sıralanmıştır. Birçok heykel ve rölyef bulunmuş olup, bunlar Antalya Müzesi’nde sergilenmektedir.
Nisa (Sütleğen)
Kaş’a 60 km. mesafededir. Önemli bir yayla köyüdür. Ören yeri, köyden 15 dakikalık bir mesafededir. Şehrin Likçe olan ismi Neiseus, tiyatrosunun duvarında yazılmaktadır. Nisa’da, Likia ve Roma devrinden kalma tarihi kalıntılar bulunur. Bazı lahitlerin ön cephelerinde mızrak, kalkan, kadın ve erkek tasvirlerine rastlanmıştır. Antik kentin agorası ve tiyatrosu bulunmaktadır. Lykia Birliği devrinde bastırılan sikkeler Antalya Müzesi’nde sergilenmektedir.

Sillion/Sillyon/Syllion (Asarköy, Yanköy)
Perge’nin kuzeydoğusunda, denizden 12 km. içerde, ova ortasında, yayvan biçimli yalçın ve yüksek bir tepe üzerinde kuruludur. Antalya-Alanya karayolunun 29. km’sinde kuzey yönünde ayrılan 13 km’lik stabilize bir yolla ulaşılmaktadır. Kentin troia savaşından sonra kurulduğu sanılmaktadır.
Bizans döneminde psikoposluk merkezi olan kent, Selçuklu dönemini de yaşamıştır. Tepenin hafif eğimli batı yönü Hellenistik Çağlardan kalma surlarla çevrilidir. Bu surları kuleler, kapılar ve kente çıkılan yollar tamamlamaktadır. Kentin kapısı tepenin batı yanındaki surlar üzerindedir. Tepeye çıkıldığında kuzeybatı yönünde ev kalıntıları, sokaklar, batıda ise Selçuklu Camii, Bizans Kilisesi ve sarnıç görünmektedir. Tepenin güneybatı eteğinde 8.000 kişilik tiyatro ve yanında odeon bulunmaktadır.
Antiocheia Ad Cragum (Gazipaşa–Güneyköy)
Gazipaşa ilçesinin doğusunda ve ilçeye 18 km. uzaklıktaki Güneyköy sınırları içerisindedir. Kentin adı Kommagene Kralı IV. Antiochus’dan gelmektedir. Kent kalıntıları denize doğru uzanan üç tepe üzerinde toplanmıştır. Roma ve Bizans dönemine ait kalesi, sütunlu caddesi agorası, hamamı, kilisesi ve nekropol alanı bulunmaktadır. Kentin nekropolünde yer alan bölgeye özgü beşik tonozlu ve ön avlulu anıtsal mezarlar oldukça iyi korunmuştur.

Perge (Aksu)
Antalya’nın 18 km. doğusunda, Aksu Bucağı’nın sınırları içindedir. Kilikya–Pisidia ticaret yolunun üstünde yer aldığı için önemli bir Pamphylia şehridir.
Antalya’nın 18 km. doğusunda, Aksu Bucağı sınırları içindedir. Şehir kapısında bulunan bir kitabeye göre Perge’nin troia savaşından sonra Amphilokhos, Mopsos ve Kalkhas tarafından kurulmuştur. 1986 yılında Boğazköy’de (Hititlerin başkenti Hattuşa) gün ışığına çıkan tunç tabletten Perge’nin Parha adıyla Hitit döneminde mevcut olduğu öğrenilmiştir. Bununla beraber Perge M.Ö. 333’de Büyük İskender’in gelişine değin tarih sahnesinde görülmemiştir. M.Ö. 3. yüzyılda Selenkosların egemenliğine girmiş, daha sonra da Bergama Krallığı topraklarına dahil olmuştur. Bergama Krallığının vasiyetle Roma’ya kalışı ile Roma egemenliği altına girmiştir. Roma yönetiminde, özellikle milattan sonraki ilk üç yüzyıl büyük bir gelişme gösteren kentle kalıntılar daha çok bu dönemi yansıtır. Bizans egemenliğinde ise Sillyon ile tek bir metropollük olmuştur. Hıristiyan dünyası için önemli bir merkez olan Perge’ye St. Paul iki defa gelmiştir.
İlk kazıların 1946 yılında İstanbul Üniversitesi tarafından başlatıldığı Perge’de önemli kalıntılar şunlardır;
12.000 seyirci kapasiteli Helen – Roma Tipindeki Tiyatro, M.Ö. 2. yüzyıla tarihlenen ve çok iyi korunmuş olan Stadion, Agora ve ortasında bir su kanalı olan Sütunlu Caddedir.
Perge’deki diğer yapılar, nekropol, surlar, gymnasium, Roma Hamamı, anıtsal çeşme, Helenistik ve Roma Kapılarıdır.

Termessos (Güllük Dağı)
Roma ve Grek kentlerinin aksine Termessos Anadolu’nun içlerinden gelen Solymnler, tarafından kurulmuştur.
Yazıtlarda da kendilerini Pamphylia’nın yerli halklarından biri olan Solymnler olarak belirtmektedirler. Dilleri Pisidia’nın bir lehçesi olarak görünmektedir. İlk olarak Bellerophon öyküsünde İliada’da adı geçse de asıl Büyük İskender’in bölgeye gelişiyle tarih sahnesinde görülmektedir. İlk refah çağını Hellenistik dönemde, ikincisini ise Roma döneminde yaşamıştır. Halkı Roma senatosu tarafından Roma halkının dostu ve müttefiki olarak kabul edilmiş ve Termossoslulara kendi yasalarını kendilerinin yazması hakkı da verilmiştir. Önemli kalıntılardan olan 4200 kişi kapasiteli tiyatro Hellenistik Çağ’da yapılmış, Roma döneminde onarım görmüştür.
Batı tarafı açık, diğer tarafları sütunlu galerilerle çevrili Agora; 6 yükseklikteki platform/üstünde oturan kahramanlık anıtı Hereon, Korint düzenli tapınak, Zeus Solymeus/Tapmağı, Küçük ve Büyük Artemis Tapınakları, Gymnasium ve gözetleme kuleleri, ev kalıntıları diğer önemli kalıntılarıdır. Bunların dışında pek çok anıt ve 1200 ün üzerinde kaya mezarı bulunmaktadır. Ayrıca, kent çeşitli yerlerde halen görülebilen birçok sarnıca sahiptir.
Termossos’un önemli diğer özelliği de güney, batı ve kuzeyinde bulunan mezarlıklardır. En ilginç olanları kayaya oyulmuş mezarlar ile tapınak biçiminde inşa edilmiş ve lahit mezarlardır. Şehrin görülebilen bir diğer kalıntısı da sur duvarlarıdır

Olympos (Çıralı – Yanartaş)
Antalya’nın güneyinde Phaselis’ten sonra ikinci önemli liman kentidir. Torosların batı uzantılarından biri olan Tahtalı Dağıdır. Şehir, Lykia Birliği üyesi olup, Lykia Birlik meclisinde üç oyla temsil edilmiştir. Kalıntılar Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerine aittir. Olympos limanı tarihte korsan yatağı olarak bilinir. Şehirdeki korsan egemenliğine M.Ö. 78’de Romalı kumandan Servilius İsauricus burayı korsanlardan temizlemesine dek düşer. Roma egemenliğinin başlaması, yeni parlak bir dönemin başlangıcı olmuştur. Erken Hıristiyanlık döneminde önemini koruyan şehir, M.S. 3. yüzyıldan itibaren tekrar korsan hücumlarına uğrar. Geç Hıristiyanlık döneminde önemini yitirmeye başlayan şehir, 11. ve 12. yüzyılda Venedikli ve Cenevizli tüccarların ticaret merkezi olmuş ancak bu faaliyet, 15. yüzyılda Osmanlı deniz üstünlüğü ile son bulmuştur.
Olympos’un birkaç kilometre güneybatısındaki Çakaltepe olarak olarak anılan yükseltinin güney yamacından devamlı olarak alev çıkar. Yamaçtan çıkan bu doğal gaz nedeniyle burası “Yanartaş-Çıralı” olarak tanınır.
Olympos’un son dönemini yansıtan Ortaçağ kalesi, derenin denizle birleştiği yerin batısında bir köprünün ayağı, bir tapınağa ait duvar parçası, sütun başlıkları, tiyatro, Bizans bazilikası, kıyıya yakın yerde hamam kalıntılarını bugün de görülebilen kalıntılardır.
Phaselis (Tekirova )
Antalya-Finike sahil yolunun 35. km’sindedir. Antik kaynaklardan Phaselis’in M.Ö. 690 yılında Rodoslu kolonistlerce kurulduğu anlaşılmaktadır. Pers standardına göre basılmış sikkeleri M.Ö. 446’dan önceye aittir. M.Ö. 5. yüzyıl ortasında Attik-Delos Deniz Birliğine giren Phaselis’in Lykialılardan ayrı olarak vergi listelerinde geçirmesi dikkat çekicidir. M.Ö. 333’de kapılarını İskender’e açan şehir sırasıyla Ptolemaioslar’ın, Rodos’un egemenliğine girmiştir. M.Ö. 1. yüzyılda bir süre Kilikia korsanlarının eline geçmiş, Romalı kumandan Manilius Servilius Isauricus’un seferi sırasında korsan işgalinden kurtulmuştur. M.S. 3. yüzyılda tekrar karışıklık ve yağmaya uğramıştır. Arap akınları yüzünden önemini yitiren şehir 1158’de Türk egemenliğine girmiştir.
Üç limana sahip olan Phaselis’te toprak üstünde görülen kalıntıların hepsi Roma dönemine aittir. Kuzey, güney ve askeri limanların kalıntıları, agora, domination agorası, geç devir agorası, ana cadde, Hadrian kapısı, tiyatro, surlar, nekropol, aquadukt, tapınak kalıntıları görülebilen kalıntılardandır.
Kekova Adası (Batık Şehir)

Bölgeye adını veren ada, Kaleköy’ün önünde yer alır. Ada üzerinde bulunan Tersane Koyu’na tekneler yanaşabilir. Burada Bizans devrine ait bir kilisenin apsisi yer alır. Adanın tarihi kesin olarak bilinmemektedir ve her tarafı tarihi kalıntılarla doludur. Batık şehir üzerinden teknelerle geçilirken sualtında kalan batık şehrin izleri ve merdivenler görülebilir. Milli park ilan edilen bölge koruma altına alınmıştır ve buradan suya dalmak yasaklanmıştır.

Theimiussa (Üçağız)
Kaş’a 36 km. mesafede bulunan Üçağız’ın üç tarafı denizlerle çevrilmiş doğal koyları tabii bir barınak gibidir. Üçağız’da daha çok mezar kalıntıları vardır. Küçük bir kapı ve kayalık üzerinde kule kalıntısı görülür. İskelenin hemen arkasında bulunan ev tipi mezar M.Ö. 4. yüzyıla ait olup üzerinde çıplak genç bir erkek tasviri vardır. Doğuda denizin hemen yanında birçok lahit görülür. Bu mezarların çoğu Roma dönemine aittir. Uçağız doğal limanı ile yat turizmi açısından önem taşır. Buradan kiralanan teknelerle Kaleköy ve Kekova Adasına geziler gerçekleştirilir.
Simena (Kaleköy)
Eski Simena antik kenti üzerinde kurulmuş olan Kaleköy, yarımada şeklinde olup, ulaşımı teknelerle sağlanmaktadır. Lykia Birliği’nin bir üyesi olan kentin tarihi M.Ö. 4. yüzyıla kadar inmektedir. Simena’da da Theimiussa gibi hem karada hem su altında kalıntılar bulunmaktadır. Olağanüstü güzellikteki tarihi ve doğal peyzaj, pırıl pırıl mavi bir deniz gezenlere mutlu saatler yaşatmaktadır.
Oldukça sağlam durumdaki Ortaçağ surlarının oluşturduğu iç kalede, evler ve 19. yüzyıl gezginlerinin gördüklerini bildirdikleri günümüzde çok az sayıda blok taşı kalmış bir tapınak kalıntısı bulunmaktadır. En ilginç kalıntı, oturma sıraları doğal kayaya oyularak yapılmış tiyatrodur. Lykia’daki tiyatroların en küçüğüdür. Kıyıda harap durumdaki hamam, Lykia tipi kaya mezarları ve lahitleri, Roma dönemi duvar kalıntılar da görülebilen kalıntılardandır.

Andriake (Çayağzı)
Demre kent merkezinden nehir boyunca uzanan asfalt yol 5 km. sonra deniz kenarındaki Çayağzı mevkiine ulaşır. Lykia’nın en önemli limanlarından biri olan Andriake, büyük ölçüde limanın güneyindeki tepenin eteğine yayılmıştır. Şehrin bir kısım kalıntıları ile nekropolü liman ağzının kuzeyinde bugünkü Demre’ye çok yakın bir kesimde bulunmaktadır.
Şehrin kalıntıları arasında su kemerleri, Nymphaion (Anıtsal Çeşme), agora sarnıç bulunmaktadır. Agoranın batısında ünlü Norrea veya Granarium (silo, hububat deposu) yer alır. Yapı yedi odadan oluşmaktadır. Cephede granariumun yapılış zamanını kesin olarak saptamamıza yarayacak bir yazıt bulunmakta olup, tam ortasında da Hadrian ve karısı Sabine’nin portreleri görülmektedir.
Adanda (Gazipaşa)

Antik kent, Gazipaşa ilçesinin 15 km. kuzeydoğusundadır. Bugünkü Adanda köyünün 2 km. kuzeyinde, yüksek ve sarp bir dağın zirvesinde kurulmuştur. Kent surlarla çevrilidir. Kentin giriş kapısının güneyinde, büyük bir kule bulunmaktadır. Kentin diğer kalıntıları arasında doğal kayaya oyulmuş çeşmesi ve iki adet tapınağı sayılabilir. Bu kentin nekropolünde de, blok taşların oyulması ile yapılmış yekpare lahitler önemli kalıntılar arasındadır.
Nephelis
Antik kente, Gazipaşa-Anamur karayolunun 12 km’sinden sonra Muzkent köyünün içinden geçilerek, güneye sapan yaklaşık 5 km. stabilize bir yol ile ulaşılır. Kentin güneyi deniz ve sarp kayalıklarla çevrilidir. Kent, akropol ve doğu-batı boyunca uzanan kalıntılardan oluşmaktadır. Kentin ayakta kalabilmiş yapıları Roma ve Bizans dönemlerine ait olup, bunlar; Orta Çağ Kalesi, tapınak, Odeon sulama sistemi ve nekropol alanlarıdır.

Selinus
Gazipaşa Plajı’nın bulunduğu Hacımusa Çayı’nın güneybatısındaki yamaçlarda yer alan antik Selinus kenti, dağlık Klikya bölgesinin en önemli kentlerinden biridir. Kentin akropolü tepeye kurulmuştur. Tepe üzerindeki Orta Çağ Kalesi’nin sur duvarları ve kuleleri oldukça iyi korunmuştur. Akropol içerisindeki kilise ve sarnıç, günümüze kadar gelebilmiş önemli yapılardandır. Selinus kentinin diğer yapıları sahilde ve yamaçta yer almaktadır. Bu yapılar arasında, hamamlar, agora, islami yapı (Köşk), su kemerleri ve nekropol alanını sayabiliriz. Alanya Müzesi’ndeki ostoteklerin çoğunluğu Selinus Nekropolünden getirilmiş olup, burada ostotek atölyesi varlığını sürdürmektedir.
Selge / Altınkaya
Serik’in 35 km. kuzeyinde, Torosların güney yamacında, Köprüçayı yakınlarındaki eski bir dağ kenti olan Selge’ye Köprülü Kanyon Milli Parkı’ndan sonra dik virajlı 14 km’lik stabilize yoldan gidilir. Selge’nin Kalehes tarafından kurulduğu sanılmaktadır. Pisidia’ya bağlı kent sonraları Pamphylia sınırları içine alınmıştır. Kent sırasıyla Lidya, Pers, İskender ve Roma yönetimlerinde kalmıştır. Kentteki kalıntılar; kayalığa oyulmuş tiyatro, tiyatronun güneyinde Stadium ile Gymnasium, batısında tavanı kartal motifi ile süslü İon tipindeki tapınaktır. Stadiumun güneyinde çeşme ve agora vardır. Kentin güneybatısında uzanan surların kuzeyinde Artemis ve Zeus anıtlarıyla, Nekropol bulunur.
Myra (Demre, Kale)
Bugünkü Demre ilçe merkezinde ve civarında yer ulan Myra antik kenti özellikle Lykia dönemi kaya mezarları, Roma dönemi Tiyatrosu ve Bizans dönemi Aziz Nikola Kilisesi ile ünlüdür. Kaya mezarları, Lykia yazılı kitabeler ve sikkeler, Myra’nın en azından M.Ö. 5. yüzyıldan itibaren varlığını sürdürdüğünü gösterir. Lykia Birliği’nin altı büyük kentinden biridir. Likçe ve Grekçe yazıtlarda MYRRH adıyla aılınır M.S. 2. yüzyılda Myra’da büyük gelişmelerin olduğu bir dönemdir. Lykia Birliği’nin 6 büyük şehrinden biri olan Lykialı zengin kişilerin yardımları ile birçok yapı inşa edilmiş ve onarılmıştır.
Myra, Bizans döneminde dini yönden olduğu kadar idari yönden de önde gelen şehirlerden biri idi. Ününü Aziz Nikolas’ın M.S. 4. yüzyılda şehrin piskoposu olmasına ve ölümünden sonra aziz mertebesine ulaşıp adına kilise yapılmasına borçludur. 7. yüzyıldan itibaren gerek deprem, su baskını ve Myros (Demre) Çayının getirdiği alüvyonlar, gerekse Arap akınları sebebiyle önemini yitirip 12. yüzyılda köy hüviyetine dönüşmüştür. Günümüz kalıntılarını, akropolün güney eteğinde yer alan tiyatro ile her iki yanında yer alan “Kaya Mezarları” oluşturur. Şehrin su ihtiyacı, Demre Deresinin aktığı vadi kenarındaki kaya yüzüne açılmış kanallarla karşılanmaktaydı.
Arycanda (Arif Köyü)
Elmalı-Finike karayolunun tam yarısında Arif köyü yakınında Aykırıçay’ın (antik Arykandos Nehri) batı yamacında yer alır. Limyra Kralı Perikles dönemine ait sikkeler, ele geçen en eski belgedir. İskender’in egemenliğinde kalmış olan şehirin daha sonra Ptolemaiosların ardından Seleukoların eline geçmiş; Apemea barışından sonra ise Rodos’un kontrolüne girmiştir. M.Ö. 2. yüzyılda Arykanda’nın Lykia Birliği’ne dahil bir şehir olarak sikke basmıştır.M.S.43′de İmparator Claudius’un Lykia Birliği’ne son vermesi ile Roma’ya bağlanmıştır. M.S. 240’daki büyük depremden sonra şehir kısmen onarılmıştır. Bizans döneminde ismi Akalanda olmuştur. Kalıntı ve Bizans dönemi belgelerinden 11. yüzyıla kadar varolduğunu bildiğimiz şehir bu tarihten sonra yer değiştirmiştir.
Teraslar halinde bir yerleşim gösteren şehrin en üst terasında stadion yer almaktadır. Tiyatro Odeon, agora, agora stoası, küçük hamam, gymnasıon, hamam, bouleterion, sarnıç, yazıtlı ev ve bir çeşme, binası, antik kentte görülebilen kalıntılardandır.
Limyra (Turunçova, Zengerler)
Antalya’nın Finike ilçesinin 4 km. kuzeydoğusunda Toçak Dağı güney eteğindedir. M.Ö. 5. yüzyıldan beri varolduğu bilimektedir. Asıl faal dönemi M.Ö. 4. yüzyılın ilk yarısındadır. Lykia Birliği’ni kurmak isteyen Perikles’in Limyra’yı başkent olarak kullandığı bilinmektedir.
Büyük İskender’in Pers hakimiyetine son vermesinin ardından sırasıyla Helen’in, Ptalemaioslar’ın, Lysimakhos’un, Suriye Krallığının yönetimine geçmiştir. Daha sonra Seloukosların ve Rodos’un hakimiyetinden sonra Roma egemenliğine giren Limyra M.Ö. 2. yüzyılda Lykia Birliği döneminde Birlik tipi sikkeler bastırmıştır. M.Ö. 1. yüzyılda ve M.S. 2. yüzyılda Roma döneminde en parlak zamanını yaşamıştır. M.S. 141 yılındaki depremde büyük zarar görmüştür. Bizans döneminde piskoposluk merkezi olan Limyra özellikle 8. ve 9. yüzyıllardaki Arap akınları yüzünden önemini kaybederek terkedilmeye başlanmıştır.
Kalıntıları üç kısımda incelenebilir. İlk gezilecek yer Prof. Dr. Brochhard tarafından kazılarak restore edilen akropol ve güneyindeki heroondur. Akropol bir iç kale ve aşağı kaleden oluşmaktadır. Aşağı kalede sur, sarnıçlar ve Bizans Kalesi dışındaki en önemli yapı M.Ö. 4. yüzyıla ait Perikles adına inşa edilmiş karyetitli mezar anıtıdır.
İkinci kısım kalıntıları dağın eteğindeki ve ovadaki yapı kalıntıları oluşturur. Bu alanlarda Tiyatro, Roma ve Bizans dönemi suru, Augustus’un manevi oğlu Gaius Caesar’a ait M.S. 1. yüzyılda yapılmış Kenotaph Bizans Kilisesi bulunmaktadır.
Üçüncü kısımı rekropol alanları oluşturmaktadır. Lykia şehirleri içinde mezarları en çok olan şehirlerden biridir. Limyra yakınında sözü edilmesi gereken bir başka kalıntı Kumluca yönündeki Roma köprüsüdür.
Seleukia
Side’nin 23 km. kuzeydoğusunda bulunan antik kent, Seleokoslar tarafından kurulmuştur. Kentteki kazı çalışmalarına 1972 yılında başlanmıştır. Kazılar sırasında çıkarılan mozaikler bugün Antalya Müzesinde sergilenmektedir. Kentin gelişmişliğinin göstergesi olarak iki katlı agorası, bazilikası, sarnıç ve kanalizasyon sistemi sayılabilir.

Aspendos
Önemli bir liman ve ticaret kenti olarak ünlenen Aspendos’ta mısır, gül ağacından yapılmış süs eşyaları, şarap, tuz ve at ticareti yapıldığı biliniyor. At yetiştiriciliği ile de antik dünyada ün salmıştır.
Pamphylia bölgesinin önemli kentlerindendir. Antalya’nın 48 km. doğusunda yer almaktadır. Adı M.Ö. 5. ve 4. yüzyılda sikkelerinde Estwediiys/Estuediya biçiminde yazılmıştır.
Strabon’un belirttiğine göre, Mapsos yönetiminde Argos’tan gelen göçmenlerce Troia savaşlarından sonra kurulmuştur. Bu kent adı Adana yakınlarındaki Karatepe’de bulunan ve M.Ö. 8. yüzyıl sonuna tarihlenen Hitit hiyeroglif yazıtlarında Asitawadia/Asitawandas isimli kralın adıyla da birleştirilmektedir. Side gibi M.Ö. 5. yüzyılın ilk yıllarında sikke basan yegane şehirdir. Attik-Deniz Birliğinin üyesidir. M.Ö. 411’de Perslerin üssü olan kent M.Ö. 333’de Büyük İskender’in fethiyle Pers egemenliğinden çıkmıştır. Bir kitabede şehirli askerlerin Ptolemaios’un hizmetinde olduğu belirtilmektedir. Şehir özellikle M.S. 2. ve 3. yüzyıllarda olmak üzere Roma egemenliği altındayken büyük bir gelişme göstermiştir. Bugün ayaktaki kalıntıların hepsi Roma dönemi ve sonrasına aittir. Kent 8. yüzyılda Arap akınlarından etkilenen şehir Selçuklu dönemiyle Türk egemenliğine girmiştir.
Aspendos’ta Türkiye’nin en iyi korunmuş tiyatrosu bulunmaktadır. İmparator Marcus Aurelius zamanında Theodoros’un oğlu Mimar Zeno tarafından yapılmıştır.

Camiler ve Kiliseler
Kesik Minare Camii (Korkut Camii, Cami-i Kebir)
M.S. 5. yüzyılda Bizanslılar tarafından Meryem Ana adına Panaghia Kilisesi olarak inşa edilmiş ve II. Bayezid zamanında Şehzade Korkut tarafından camiye dönüştürülmüştür. Bunun için Korkut Camii veya Cami-i Kebir adı ile de anılır. Kilisenin camiye dönüştürülmesi sırasında inşa edilen ve sade yapılışı olan mihrabı, kesme taştandır. 1896 yılında bir yangında zarar gören caminin minaresinin ahşap üst kısımlarının da yanması sonucunda Kesik Minare adını almıştır.
Kale Camii (Sultan Süleyman Camii)
Alanya’da, tersanenin batısındadır. Selçuklu Sultanı I. Alaaddin Keykubad tarafından yaptırılan cami 1530-1566 yıllarında Sultan Süleyman tarafından tekrar yaptırıldığı için Sultan Süleyman Camii adıyla da anılmaktadır. Moloz taştan olan yapı, kare planlıdır. Sekizgen kasnak üzerine, kiremitli bir kubbesi vardır. Son cemaat yeri, dört ayak üzerine kiremitli-üç kubbe ile örtülüdür.
Bali Bey Camii
Surlar dışında Muratpaşa Mahallesi’nde Bali Bey Sokağı’ndadır. Sekizgen kasnak üzerine büyük bir kubbenin örttüğü yapı kareye yakın bir plan göstermektedir. 15. yüzyılda akıncı beyi Malkoçoğlu Bali Bey tarafından yaptırılmıştır.

Murat Paşa Camii
Surlar dışında Kazım Özalp Caddesi üzerindedir. Sadrazam Kurucu Murat Paşa tarafından 1570 yılında yaptırılmıştır. On kenarlı kasnak üzerine yüksek bir kubbe ile örtülmüştür. Sivri kemerli ve üç kubbeli son cemaat yerinin sütunları renkli taşlarla süslenmiştir.
İskele Camii
Yat limanında bulunan, kesme taşlardan yapılma dört sütun üzerine oturmuş ufak bir camidir.
Emir Bedrüddin Camii
Alanya’da bulunan ve günümüzde Andızlı Cami olarak bilinen cami, adını hemen yanındaki andız ağacından almıştır. 1277 yılında Emir Bedrüddin tarafından yaptırılan caminin
yanında kesme taşlardan yapılma çok yüksek olmayan minaresi yer alır Minberi oymacılık sanatının en güzel örneklerindendir

Yivli Minare
Antalya şehir merkezindedir. Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubad’ın 1230 yılında kiliseden camiye dönüştürdüğü Ulu Cami’nin minaresidir. Yivli Minare. ilk bakışta göze çarpan bir anıt gibi yükselmekte ve kentin bir simgesi olarak kabul edilmektedir. Cami binasından ayrı ve caminin hemen yanında Kale Kapısı Meydanı’nda inşa edilmiş olan bu minarenin, tabanı kare biçiminde blok taş olup. gövdesi tuğladan dilimli ve 8 adet yarım silindirik biçiminde yapıldığından. Yivli Minare adını almıştır. Oldukça kalın gövde, bu yivler sayesinde estetik bir yapıya kavuşmuştur. Minare gövdesi, aralarında firuze çiniler bulunan kırmızı tuğlalarla süslüdür.

Ahi Yusuf Mescidi ve Türbesi

Selçuk Mahallesi’nde Mermerli Sokak’tadır. 1249 yılında Ahi Yusuf adına yaptırılmıştır. Moloz taşlarla yapılmış, kare planlı küçük bir mescittir. Mescidin güneyinde kale duvarları arasında Ahi Yusuf Türbesi bulunmaktadır.
Akşebe Sultan Mescidi
Akşebe Sultan, Alanya kalesinin ilk kumandanlarındandır. Mescit, kendisi tarafından 1230 yılında yaptırılmıştır. Dışı taş, içi tuğladan yapılmış iki odadan ibarettir.
Karatay Medresesi
Yat limanı üzerinde Karadayı Sokağı’ndadır. 1250 yılında Selçuklu Veziri Celaleddin Karatay tarafından yaptırılmıştır. İki eyvanlı medrese tipindedir. Selçuklu taş işçiliğinin zengin geometrik motifleriyle süslü mihrabı ilgi çekicidir.

Aziz Nicolas Kilisesi

Myra (Demre), Hıristiyan dünyasında Noel Baba diye bilinen Aziz Nicolaus’un piskoposluk ettiği yer olarak tanınmaktadır. Kilise, ölümünden sonra Aziz Nicolaus’un anısına 6. yüzyılda inşa edilmiştir.
Geçtiğimiz yüzyılın ikinci yarısında, İtalyan denizcilerince kırılarak Bari kentine kaçırılan Aziz Nicolaus Lahdi’nden kalan birkaç parça, Antalya Müzesi’nde sergilenmektedir. Her yıl 6-8 Aralık tarihleri arasında Demre ve Kaş’ta düzenlenmekte olan Uluslararası Noel Baba Festivali, son yıllarda Antalya’da yabancıların da katıldığı bir sempozyum şekline dönüşmüştür..
Aya Yorgi Kilisesi
Alanya Kalesi’nin İç Kalesinde yer alan Aya Yorgi (Hagios Georgios) olarak bilinen ve M.S. 6. yüzyılda da yapıldığı sanılan Bizans dönemine ait küçük bir kilisedir. Dini önemi artınca zaman içinde piskoposluk haline gelmiştir. Kaledeki Selçuklulara ait olmayan tek eser olması yanında Alanya’nın Türk-İslam dönemi öncesinden günümüze ulaşabilen ender yapıdır. Ana özelliğini koruyan kilisenin içinde yer yer tahrip olmuş veya sökülüp atılmış fresk izlerine rastlanmaktadır. Kale ile bir bütün olarak koruma altına alınmıştır
Diğer Tarihi Yerler

Alanya Kalesi
Alanya Kalesi zamanımıza kadar korunan tek Selçuklu kalesidir. 1225 yılında Roma kale kalıntılarının yerine Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat tarafından yeni bir kale yaptırılmıştır. 83 kule ve 140 burca sahip, üç sıra surlarla çevrili olan kale, bütün olarak iç ve dış kale bölümlerinden oluşur. Aya Yorgi Kilisesi, Kanuni Sultan Süleyman Camii, Akşabe Sultan Türbesi, Selçuklu Hamamı, Arasta, Bedesten, Sitti Zeynep Türbesi, Sultan Alaaddin Sarayı, irili ufaklı sarnıçlar, deniz feneri ve zindandan oluşan kale, bir tarih hazinesidir.
Kızıl Kule
Adını alt ve üst kısımlardaki kesme taşlardan alan Kızıl Kule, 1226 yılında yapılmıştır. Bugün bile sapasağlam ayakta duran kalenin doğu cephesi ile batı cephesi arasında bulunduğu yerin konumu nedeniyle, 2 m’lik bir yükseklik farkı vardır. Sekizgen şeklindeki kule beş katlıdır. Zemin katın ortasından yukarı doğru, beşinci kata kadar yükselen bir bölüm bulunmaktadır. Su sarnıcı görevini üstlenen bu bölüm kulenin omurgası durumundadır. Zemin kat etnografık müze olarak hizmet vermektedir.

Hanlar

Alara Han
Alanya – Manavgat sınırını oluşturan Alara Çayı’nın 9 km. kuzey yönünde Manavgat’a 45 km. uzaklıkta inşa edilmiştir. Alanya’ya 35 km. uzakta olan Alara Kervansarayı, 1231 yılında Sultan Alaaddin Keykubat tarafından 2000 m2’lik bir alanda tamamen kesme taşlardan yaptırılmıştır. Kervansaray girişindeki ikinci kapı, konukların kalacağı yerlere açılır. Nöbetçi kulübesi, bugün bile tüm özelliğini koruyan çeşmesi ve üstünde mescidi hamamı ile görülmeye değer bir eserdir. Kapı girişindeki iki aslan başı dikkat çekicidir. Günümüzde günübirlik turizm tesisi olarak hizmet vermektedir.
Evdir Han
Antalya’nın 18 km. kuzeybatısında, Antalya-Korkuteli yolunun 1 km. doğusundadır. Selçuklu Sultanı I. İzzettin Keykavus tarafından 1210-1219 yıllarında yaptırılmıştır. Ortası avlulu bir kervansaraydır. Avlunun etrafını çeviren revakların orta kısımlarında birer eyvan bulunmaktadır. Giriş kapısının yan duvarları geometrik motiflerle bezenmiştir. Yapının bazı kısımları yıkılmıştır.
Kırkgöz Han
Antalya-Burdur karayolunda, Antalya’ya 30 km. uzaklıktadır. Selçuklu Sultanı II. Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından yaptırılmıştır. Basık kemerli giriş kapısının üzerinde 1236 tarihini taşıyan yazıtı vardır. Girişin karşısında ve avlunun kuzeyinde beşik tonozlu kapalı (kışlık) bölümü uzunlamasına yer almaktadır. Avlunun doğusu ile batısında revaklı kısımlar bulunmaktadır.
Şarapsa (Şerefza/Serapsu) Han

Alanya-Antalya karayolunun 15. km’sinde, yolun üst kısmında bulunan Şarapsa Han, Sultan Alaaddin Keykubat’ın oğlu II. Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından 13. yüzyılda yaptırılmıştır. 15×70 m. boyutunda olan han, dar ve uzun planıyla bir tüneli andırmaktadır. Tavanı beşik tonozlu olup, gösterişli giriş kapısı kuzeye bakmaktadır. Yapının doğusunda, girişi ayrı olan bir mescidi vardır.

anahtar kelimeler: Antalya Tatil Yerleri,Antalya otelleri,Antalya ucuz otelleri,Antalya ucuz pansiyonları,Antalya pansiyonları,Antalya restaurantları,Antalya gezilecek yerleri,Antalya tarihi,Antalya resimleri,Antalya araba kiralama,Antalya ucuz tatil,Antalya hotelleri,Antalya ucuz hotelleri,Antalya ulaşım,Antalya kalacak yerler,Antalya haritası,Antalya ilçeleri

0 comments: